15 Ekim 2009 Perşembe

İnternet aşkına!

Şu an 30 yaşın üstündekiler hatırlarlar, eskiden cep telefonu bile yoktu. Eğer birisiyle buluşacaksanız tam saatinde orada olmaya çalışırdınız. Trafiğe takıldıysanız bekleyen arkadaşınızdan özür dilerdiniz. On dakika gecikmek bile ayıptı eskiden… Şimdi öyle mi; arıyorsunuz ben geç kalacağım canım diyorsunuz. Bekleyen de size kızmıyor, çünkü artık herkesin geç kalmaya hakkı var. Teknoloji hayatımızı kolaylaştırmaya, sorumluluk duygumuzu hafifletmeye mi başladı, ne dersiniz?

Yeni birisiyle tanıştınız diyelim. Hemen adını soyadını "google"a girip bakıyorsunuz. Facebook'dan kiminleymiş, neredeymiş, ne yemiş, ne içmiş, eli kimin cebindeymiş görüyorsunuz. Oysa eskiden en büyük bilgi kaynağı esnaftı biliyor musunuz? Diyelim çocuk bir kızı beğendi. Önce bakkala sorardı; ailesi nasıl, babası ne iş yapıyor, eve kaçta girip çıkıyor, ne yiyor, ne içiyor… Eğer bakkal; boşver oğlum o bütün mahalleyle elleşti derse çocuk kızın yanına bile yaklaşmazdı. O bilgiyi doğru kabul ederdi. Farklı mekanlarda karşılaşmalar, tesadüfler, küçük gülümsemelerle başlardı her şey o zamanlarda… Erkek kızı takip eder, belki evinin önünde bekler, nasıl konuya girsem diye düşünürdü. Şimdi MSN var; günün her saati size gülücük gelebilir, n'aber bebişim diye mesajlar alabilirsiniz. Şimdi bakkalların yerini hipermarketler, samimiyetin yerini ise arama motorları ve MSN aldı.

















Artık aşk da teknolojiye ayak uydurdu. Oturduğunuz yerden koca/eş/sevgili bulabiliyorsunuz. Ayaklarınızı uzatıp, belki de kıçınızda bir donla hayatınızın aşkıyla konuşabiliyorsunuz. Kötü mü, hayır değil tabii… Ama bundan 10 sene önce böyle değildi arkadaşlar… Buluşacağınız günü iple çekerdiniz, ne giysem acaba diye bütün gardırobu baştan sona denerdiniz, nereye gitsek acaba diye arkadaşlarınıza danışır, yeni mekanlar keşfetmeye çalışırdınız. Şimdi her şey elimizin altında… En güzel restoranlara internetten ulaşıp rezervasyon yaptırabiliyoruz, konser biletlerini internetten kredi kartıyla satın alabiliyoruz. Belki de her şey bu kadar kolay elde edilebildiği için eskisi gibi aşklar yaşanamıyor, o giderse yenisi gelir ne olur ki diyoruz içimizden… Kolay bulup, kolay kaybediyoruz. Beyaz eşyalarımızı nasıl istediğimiz zaman yenileyebiliyorsak; sevgiyi, aşkı da aynı tüketim çemberine dahil ediyoruz. Ama size şunu rahatlıkla söyleyebilirim; hiç iyi yapmıyoruz. Sahte gülücükler, sahte sevgi sözcükleri, hemen bir şeyler olsun telaşı… Yapmamalıyız, bu kadar çabuk tüketmemeliyiz. Merak ediyorum, kaç kişi ben sanal alemdeyken de olduğum gibiyim diyebilir? Hiç mi değişmiyoruz konuşurken, "selam" derken ya da kendimizi anlatırken? Size sadece şunu tavsiye edebilirim, olduğunuz gibi olun; yalansız, dolansız, ne kadarsanız o kadar… Karşınızdaki de emin olun sizi anlayacaktır. Olduğu gibi kabul edecektir sizi, değiştirmeye çalışmadan. Sağlıklı bir ilişkinin temelinde yatan da bu kabullenme ve hoşgörü değil midir zaten!












Bugünlerin kıymetini bilin. Aşk da elinizin altında, bütün iletişim araçları da… Aşk öyle kolay bulunabilen, bulunca da bir anda tüketilen bir duygu değil… Tanıştınız, konuşmaya başladınız, e bir uyum ve çekim var aranızda neden olmasın? Ama her şeyi bir anda tüketmeyin. Gizeminizi koruyun, karşılıklı saygıyı kaybetmeyin, o zaman internet denen nimetin ne kadar güzel bir şey olduğunu daha iyi anlayacaksınız, emin olun!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder