Biraz önce ‘Dahi’ ile asansörde karşılaştık. Çocuk nasıl çekiniyor benden size anlatamam. Gözler yerde, en efendi duruşu ile ufak bir selam ve asansördeyiz… Hollywood filmlerinde gördüğümüz sahneler aklıma geliyor. Kadınla erkek asansöre biner. Asansörün kapısı yavaşça kapanır, kadınla erkek çok sakindir. Asansörün kapısı kapandığı anda, kadınla erkek sevişmeye başlar. Erkek kadını asansörün duvarına dayar, kadının bacakları erkeği sarar, düğmeler ihtirasla açılır ve ince çığlıklarla sevişilir. Aklımdan aynen bunlar geçiyor. Ama yapamıyorum, tabii bu yapmayacağım anlamına gelmiyor.
Bu cam kavanozun içinde kaç kişiyiz bir düşünsenize, her katta duruyor asansör malum öğle tatili. Kalabalığız herkes birbirine selam veriyor, gülümsüyor sanki birbirlerini çok sever ve sayarmışçasına… ‘Dahi’nin inanılmaz hoş bir kokusu var, parfümü bütün asansörü sarıyor ya da ben sadece onun kokusunu soluyorum o ucuz parfüm kokuları arasında… Göğsümün arasından ufak bir damla aşağı doğru süzülüyor, yutkunuyorum.
Asansör o kadar hızlı ki sanki bir cam kavanozun içinde havaya fırlatılan havai fişekler gibiyiz. Her katta duran asansör yıldızlarını bir bir etrafa saçıyor. Yalnız kalmak istiyorum onunla, hiçbir şey yapmasak da olur. Öyle birlikte uzanalım göğe, tek tek yıldızlarımızı saçalım, gündüz vakti ışıldayalım istiyorum.
Asansör bizim kata geliyor, birkaç kişiyle birlikte iniyoruz. Kimsenin bilmediği yıldızlar misali, kalabalığa karışıyoruz. İçimizde patlayan havai fişeklerle masalarımıza oturup kimsenin yapmaktan hoşlanmadığı ama büyük bir hırsla sarıldığı işimizin başına dönüyoruz.
İstanbul manzarasına karşı bir Türk kahvesi söylüyorum. Sanki orgazm olmuşum da keyfini çıkartmak istiyorum…