24 Eylül 2009 Perşembe

İki düğme arasına sıkışan ruhunuzu serbest bırakın!

İnsanoğlu bencildir. Elindekiyle yetinmez… Kazanılan her savaş o anda kaybedilmiştir aslında, değerini bilemeyiz. Şikayet etmekte üstümüze yoktur. Çok iyi bir işimiz, çok güzel giden bir evliliğimiz, kupalarla dolu bir dolabımız, takdirlerle yıkanmış kulaklarımız olabilir, ama bu mutlu olmak için yeterli midir?

Hayır, yetmez. Bize bu dünyada hiçbir şey yetmez, buna emin olabilirsiniz. O yüzden şikayet etme huyunuzdan da yakınmayı bırakın. Yapacak çok fazla bir şey yok… Nereden aklına geldi diyeceksiniz şimdi? Dün sabah yolda ilerliyorum; trafikten yakınıyorum, radyodaki şarkıları beğenmiyorum, toplantıya geç kaldığım için sinirliyim, önümdeki minibüsün arkasına yazdığı yazıdan nefret ediyorum… Dikiz aynasından bir kendime baktım, suratım mahkeme duvarı… Ben bu muyum yahu dedim kendime? Nedir yani kıçık kırık bir toplantıya geç kaldıysam; ne olmuş radyoda saçma şarkılar çalıyorsa, minibüs şoförü aşkını böyle ifade etmek istiyorsa… Hemen aldım üzerimdeki gerginliği camdan dışarı fırlattım. Monotonluk bunun adı, sıkıntıların sebebi belli.

Her gün aynı yere doğru gitmek için yola çıkmak, trafiğin olacağını bile bile mecburen bu yolu kullanmak, aynı insanların suratlarına gülümsemek, sonuç alamayacağından emin olsan da saçma toplantılara katlanmak… Bunu nasıl eğlenceli hale getirebiliriz, bunu düşünmeliyiz bence. Hayat bir oyunsa ve biz de oyuncularsak arada kendi repliklerimizi de serpiştirmeliyiz ki bu oyunun tadı çıksın.
Otoparka girdim, arabamı bana tahsis edilen yere değil de Genel Müdürümüzün yerine park ettim. Maksat eğlence olsun! Ya beni arayacaklar, aşağıya ineceğim, arabamı çekeceğim ya da Genel Müdürümüz asansöre kadar 42 adım fazla yürüyecek… Yazık ona!

Asansörde ceketimi çıkardım, gömleğimin iki düğmesini açtım. Topladığım saçlarımı da savurdum. Odama geldim, çantamı bir tarafa, ceketimi bir tarafa fırlattım. Odaya ayrı bir ambiyans kattı. Makyaj çantamı aldım, direkt bayanlara tahsis edilen herkesin sıçtığı ve işediği; normalde hela ama artık Bayanlar Tuvaleti denilen yere koşar adımlarla girdim. Kırmızı rujumu çıkardım, bir güzel sürdüm. Heladan çıktım, bir baktım bizim Dahi elinde dosyalarla bana doğru geliyor. En edalı havamı takındım ve N'aber dedim. Çocuk dosyaları düşürecekti. Gülerek uzaklaştım, bir ara arkamı döndüm ki Dahi'nin poposuna bakayım diye bir baktım o benim popoma bakıyor! Aha dedim yakalım seni hınzır…














Gittim kahvemi kendim aldım. Normalde zehir gibi içtiğim kahveme üç şeker attım. Tadım yerine geldi. Odama kuruldum, kahvemden iki yudum almıştım ki Genel Müdürümüzün sekreteri aradı; Topuklu Ayakkabı arabanız Dangoz Bey’in park yerindeymiş, bir zahmet inip çekebilir misiniz?

Şöyle bir düşündüm, dudaklarımı büktüm. Kız da telefonda bekliyor. Dedim ki; şimdi çok önemli bir toplantıya girmem gerekiyor. Kız da dedi ki; biliyorum, o toplantı 20 dakika önce başladı. Dangoz Bey de geç kaldı! Ben de; biliyorum o yüzden çekemem dedim ve telefonu kapattım. Ne eğlenceli bir gün bu böyle!
Elimde kahvemle toplantıya girdim. Herkese sanki hiç geç kalmamışım gibi gülümseyerek bir merhaba dedim. Dangoz Bey; Bu ne enerji böyle dedi. Aslında demek istediği "O nasıl memeler öyle" idi. İki düğme açık olunca herkesin aklı gidiyor. Altı üstü iki düğme, takılma bu kadar dedim içimden…

Birkaç küçük değişiklikle günüme renk geldi. Siz de bunu yapabilirsiniz. Gidin saçlarınızı dağıtın, dudaklarınıza en sevdiğiniz ruju sürün, ceketinizi bir kenara atın. İki düğme arasında sıkışan ruhunuzu serbest bırakın!

Kendi kimliğinize kavuşun. Bırakın size deli desinler! Hayat monotonluklarla dolu bir yolculuktur ve siz yükünüzü ne kadar hafifletirseniz, o kadar hızlı yol alırsınız. Bunu sakın unutmayın. Hayatınızı sizden başka kimse değiştiremez. Hep beklediğiniz o sihirli değnek gerçekte sizden başkası değildir. Birkaç küçük dokunuşla gününüzü şenlendirebilir, hayallerinizi gerçekleştirerek hayatınızı değiştirebilirsiniz. Bunu sakın unutmayın!

2 yorum: