Herkesin hayalleri vardır.
Birilerinin ‘bir’ isteği vardır.
Kimilerinin de parmağı vardır.
Hayat herkese aynı cömertliği göstermez, gösteremez de! Yoksa hiçbir canlının bir diğerinden farkı olmaz. Herkes aynı olunca da bu hayatın tadı kalmaz. İnsanlar hayal kurar. Kadınlar bebek ister, erkekler gözüne kestirdiği kadınla yatmak ister, çocuklar eğlenmek, yaşlılar dinlenmek ister. İstemenin sonu yoktur. Doğamızda vardır, engelleyemeyiz. Peki, istemekle hayal etmek ve bu hayali gerçekleştirmek arasındaki o ince çizgiyi kim görebiliyor? Farkında mısınız neler istediğinizin? İstediğinizin size faydası ne? Limit nedir? Hayallerinizle istekleriniz ne kadar örtüşüyor? Şimdi diyeceksiniz ki; aradaki fark ne? O kadar büyük ki…
Bugüne kadar hangi hayalinizi gerçekleştirdiniz, düşünsenize… Hiç olmak istediğiniz kişi olabildiniz mi ya da istediğiniz işte mi çalışıyorsunuz? Kimler girdi hücrelerinize, genetiğinizde kimin parmağı var, bir ‘hayal etsenize’… İstediğimiz hiçbir şey olamıyoruz bu dünyada. Hep birileri parmak atıyor hayallerimize. Oysa çocukken sormasını biliyorlar;
- Büyüyünce ne olacaksın bakayım sen?
- Dansöz!
- Ahahah sizin kız çok âlem valla!
Birilerinin bizim için yaptığı tercihlerle hayatımızı geçiriyoruz. Sonra da utanmadan, yaşadığımız hayatın ‘kendi’ tercihimiz olduğunu söyleme cüretinde bulunuyoruz. Şu bilmem kaç katlı cam kavanozda ne cevherler ölüyor, solup gidiyor. Ben kendimi daha şanslı görüyorum, en azından durumun farkındayım. Ama çevremdeki insanlara bakıyorum, düzene o kadar kaptırmışlar ki kendilerini; içlerindeki insanı, her sabah uyandıklarında biraz daha öldürmeyi başarabiliyorlar. Sonra da sevgilileri onları terk ettiğinde: ‘Beni çok kırdı’ deme cesareti gösterebiliyorlar. Oysa sevgilinin karşısındaki sen değilsin ki… Sen bir kuklasın, her sabah yüzünü boyayıp sahnenin arkasındaki elin seni yönetmesine izin veriyorsun. Sevgilinin karşısına da aynı ‘yüzle’ çıkıyorsun, içindeki seni hep ücra köşelerde karanlığa mahkûm ediyorsun. Birileri seni üzdüğünde de o ücra köşedeki seni zedeliyorsun… Üstüne de ben onu istiyorum diye ağlıyorsun. Dondurma mı bu? Ne hakla istiyorsun? Sevgilin seni hiçbir zaman tanımadı ki... Hayallerindeki adam o muydu peki?
Bu çok acı. Kendinize bunu yapmayın. Hayallerinizi ötelemeyin, bu banka kredisi değil. Zaman geçip gidiyor, her geçen gün de bizden faizini fazla fazla alıyor hayat... Farkındalık iyi bir şeydir, utanmayın söyleyin: ‘Babam istedi işletme okudum, ama ben marangoz olmak istiyorum. Annem bu adamla evlenmemi uygun gördü ama ben köşedeki manavla yatmak istiyorum’ deyin. Utanmayın isteklerinizden… Kendiniz olun, katıksız, yalansız. Eyleme geçin. İstekleriniz, doğru istekler olsun. Hayallerinizle paralel dilekler dileyin evrenden. O zaman daha mutlu olacaksınız.
Bırakın yahu şu kavanozlara girmeyi bu kadar istemeyi. Yüzlerce CV oradan o masaya sürükleniyor. Evrene bırakılan sanal atıklar, boşu boşuna istemediğiniz bir üniversitede geçen yıllar, hayalinizde olmayan bir ev, ailenizden kopup giden günler, gereksiz mesailer… Ne için?
Ekranın karşısında bu yazıyı okuyan sizler; avuçlarınızı açın ve bakın, ne görüyorsunuz. Hiçbir şey… İşte hiçbir şeysiz ölüp gideceğiz, bırakın hayalleriniz gerçekleşsin. Elleriniz sizin için çalışsın, kalbiniz hak eden insan için atsın, sevginiz evrene yayılsın, mutluluğunuz yüzünüzden okunsun. Hiç kimseye bu hayatı yaşadığınız için hesap vermek zorunda değilsiniz. Sizin sarı kızdan bir farkınız yok. Aynı metan gazı, aynı oksijen…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder