5 Mayıs 2009 Salı

Cam Kavanozun Arkasındaki Pencere...

Büyük iş kulelerinde çalışmak dışarıdan bakıldığında çok fiyakalı gözükse de aslında doğal ortamından koparılmış kuzularla dolu bir kavanozdur. Her sabah yüz binlerce kuzu, ellerinde ‘Starbucks’ kutusu ile aynı yöne giden bir metroya binerler ve yüzlerce kavanozun bulunduğu bir merkezde inerler. Yürüyen merdivenlerde sanki çok önemlilermişçesine cep telefonlarıyla konuşur, griye boyanmış üniformalarıyla gurur duyarlar. Bu cam kavanozun tepesinde yer alan mıknatıslar sayesinde kendi kavanozlarına doğru çekilen kuzular, işlerine böylelikle varmış olurlar. Binanın bilmem kaçıncı katında kendilerine bir nimet gibi sunulmuş masalarına yerleştikten sonra büyük bir şevkle bilgisayarlarının ‘power’ düğmelerine basarlar ve ne kadar önemli olduklarını bir kez daha hatırlarlar.

İşte bu kuzuların bir bölümü de benim kuzularım… Her gün düzenli olarak izliyorum onları, çünkü benim işim bu. Kaderleri benim elimde; o yıl ne kadar kazanacakları, istedikleri evi/arabayı almaları benim bir sözümle belirleniyor. Komik değil mi? Bu mevkide olmak çok zevkli gibi gözüküyor, farkındayım. Ama size işin gerçeğini söylemem lazım: Her şey palavra, buna ben de dâhilim. Hayatın gerçekleri ne yazık ki bu yukarıda yazanlar ve yaşananlar değil.

Geçen hafta bir stajyer benim katımda işe başladı. Herkes onun neden bu katta işe başladığına anlam veremedi. Bu çocuğun onlar gibi katları neden tek tek çıkmadığını ben size açıklayayım. Bekâr, hoş bir bayanım, çok ünlü bir firmanın söz sahiplerinden biriyim ve evet, etrafımda yakışıklı bir erkeğin olması hoşuma gidiyor. Bu kadar basit işte… Kuzularımın hiçbirisi benim bu düşünceyle hareket etmeyeceğimi ve bu çocuğun da bir dahi olduğunu düşünüyor çünkü ben bir profesyonelim!

Bilseler ki İnsan Kaynakları Müdürü bana onlarca görüşme kaydı yolladığında, CV’sindeki fotoğrafı görüp sadece bu ‘dâhinin’ kaydını izlediğimi… Pazartesi günü İK Müdürü’nü ofisime çağırıp ‘Bu çocukta bir ışık var, onu alalım’ dediğimde; ‘Haklısınız ben de bu çocukta bir ışık gördüm, hem CV’si de çok etkileyici’ dediğini… Oysa yüzlerce CV’den bir farkı yok, emin olabilirsiniz. Ama her erkekte olmayan bir özelliği var; poposu gerçekten çok güzel! Sanırım İK Müdürü de benim gibi düşünüyor, hayır demediğine göre…
Şimdi siz benim çirkin, sevimsiz bir kadın olduğumu düşünüyorsunuzdur. Çalışmaktan ve kariyer avcılığı yapmaktan evde kaldığımı… Üzülerek belirteyim, hiç de düşündüğünüz gibi değilim.

Haftanın 4 günü spor salonuna gidiyorum (şu aralar eve spor hocası çağırmak moda biliyorum, onu da yapabilirim ama spor salonu maceralarım ne olacak!), kazandığım tonla paranın bir bölümünü kozmetiğe ve kişisel bakıma yatırıyorum. Estetik ameliyata ihtiyaç duymayan hoş ve etkileyici bir fiziğim var. Bekârlığımın keyfini çıkartıyor, istediğim her şeyi yapıyorum. Kısacası günümü gün ediyorum. Tabii kimsenin bundan haberi yok, sizden başka…

3 yorum:

  1. Eğer İK müdürü bir erkekse aklından ilk geçen cümlenin şu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz :
    karı iyice manyadı!

    bu arada tarzını, tasarımınızı, dilinizi ve cesaretinizi beğendiğimi söylemeliyim.

    okuyalım bakalım.

    YanıtlaSil
  2. Eğer İK müdürü bir erkekse aklından ilk geçen cümlenin şu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz :
    karı iyice manyadı!

    bu arada tarzını, tasarımınızı, dilinizi ve cesaretinizi beğendiğimi söylemeliyim.

    okuyalım bakalım.

    YanıtlaSil
  3. gayet enteresan bir şey kadınlardaki bu popo sapkınlığının aslında sadece yakinen tanıdığım birinde olduğunu sanırdım ama galiba yanılmışım kadınların gizli dünyası odysseus un maceralarından da kasvetli karanlık ve bir o kadar da çekici.Her ne kadar başta gossip girl tarzı bir yaklaşımın özenti olduğunu başta düşünsemde yazının dili ve anlatılanın gerçekçiliğinden çok bir yaşanmışlık tadı vermesi insanı gerçektende buralara kadar çekiyo.

    YanıtlaSil